FİLİSTİNİN YAHUDİLEŞTİRİLMESİ (1881-1918)
TOPRAK SATIŞI MI? GASP MI?
*Prof.Dr.Celil BOZKURT
Filistin’de İlk Yahudi Yerleşimleri
19. yüzyılın sonunda gerçekleşen Yahudi göçlerinden önce Filistin’de eski “Yishuv” denilen bir yerleşim mevcuttu. Eski Yishuv’un sakinleri, 16. yüzyılda İspanya’da engizisyondan kaçıp gelen Sefarad Yahudileriydi. Bunlar, Osmanlı vatandaşlığını kabul ederek millet sistemi içinde yerini almıştı. Filistin’de Yahudilerle yerli Araplar arasında uzun süren bir barış ve huzur dönemi yaşandı. Fakat Yahudi aleyhtarlığının zirve yaptığı Doğu Avrupa’dan başlayan Yahudi göçleri, Filistin’deki barışı tehdit etmeye başladı. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra Balkanlardan Osmanlı Devleti’ne yoğun bir Yahudi göçü yaşandı. Bu sırada İngiltere, Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesine yönelik bazı projeler gündeme getirdi. İngiliz Muhafazakâr Partisi’nin milletvekillerinden Oliphant, Filistin’de yaptığı bir araştırma sonucunda hazırladığı projeyi Sultan Abdülhamit’e sundu. Projeye göre Filistin’e Yahudileri yerleştirmek amacıyla İstanbul’da “Arz-ı Filistin’de Muhacirin-i Osmanî Kumpanyası” kurulacaktı. Bu şirketin Avrupa’da şubeleri bulunacaktı. Belkâ Sancağı’nın Ürdün ve Darülhac arasında bulunan 4.356.000 dönümlük arazi bu şirkete satılacak ve Suriye eyaletine bağlı yeni bir mutasarrıflık oluşturulacaktı. Söz konusu mutasarrıflığa Yahudilerle birlikte Müslüman muhacirler de iskân edilecekti. Meclis-i Vükela, projeyi “hükümet içinde hükümet” olarak yorumlayıp reddetti.
Rus Çarı 2. Alexander’ın 1881 yılında katledilmesi, ülkede yeni bir Yahudi aleyhtarı havanın oluşmasına neden oldu. Suikastın sorumlusu olarak görülen Yahudilere karşı büyük bir baskı ve sindirme hareketi başladı. Suikastın işlendiği 1881 yılından Bolşeviklerin yönetimi ele aldığı 1917 yılına kadar binlerce Yahudi sistematik olarak katledildi. Literatüre “pogrom” olarak geçen katliamların ardından Rusya ve Romanya’dan Yahudiler, dalgalar halinde göç etmeye başladı. Göçmenler, büyük oranda Batı Avrupa ve Amerika’ya yerleşirken, bunların 3.000 kadarı da Filistin’e göç etti. Filistin’e ilk gelenler, burada ilk kolonileri kurmaya başladı. Koloniler, hem kendi yönetim tarzına hem de diğer kolonilerle işbirliğini sağlayan ortak bir yönetim ağına sahipti.
Filistin’de Yahudi kolonizasyonuna asıl ivme kazandıran ünlü Yahudi banker Baron Edmond de Rotschild olmuştu. Rotschild, Siyonizm idealini paylaşan fakat bunu kendine özgü yöntemlerle uygulayan farklı bir Siyonist’ti. Rotschild, öncelikle Filistin’de binlerce dönümlük arazi satın alarak Yahudilerin kullanımına açtı. Arazilerin bir kısmı müstear adlarla Osmanlı vatandaşı şahıslar üzerinde gözükmekteydi. Yahudiler, bir nevi kiralama yöntemiyle arazilerini işletmekteydi. Fakat ekonomik açıdan yetersiz olan koloniler, Rotschild ve Maurice Hirch gibi Yahudi bankerler tarafından destekleniyordu. Dünya Siyonist Örgütü’nün kurulmasından sonra da kolonilerde benzer bir yapılanma söz konusuydu. Örgütün kurduğu ve “kibutza” olarak adlandırılan bazı koloniler, komünal bir düzende işletilmekteydi.
Filistin’in kolonileştirilmesinde Rusya’da Yahudilerin kurduğu HoveveiZion (Zion’u Sevenler), Rotschild’in kurduğu ve desteklediği Jewish Colonization Association (Yahudi Kolonizasyon Derneği) ve Siyonist hareketin Filistin Ofisi tarafından 1901’de kurulan Jewish National Home (Yahudi Milli Fonu) ve Palestine Land Development Company (Filistin Toprak Geliştirme Şirketi) önemli roller üstlendi.
Filistin’de kurulan Yahudi kolonilerinin en eskisi, 1870 yılında Yafa’da kurulan Mikveh Israel adında bir tarım okuludur. Okul, Fransız Yahudilerinin 1860’da kurduğu “Alliance Israelite Universelle” (Evrensel Yahudi Birliği) tarafından açıldı. Okulun üzerinde bulunduğu 2600 dönümlük arazi Osmanlı Hükümeti’nden 7500 kuruşa kiralanmıştı. Okula alınan ziraat makine ve aletlerinden gümrük vergisi alınmıyordu. 1881’den sonra Filistin’e göç eden Yahudiler, bölgede 4 koloni kurdu. Bunlar Rıshon Zion (Zion’a başlangıç), Petac Tikvah (Ümit kapısı), Zichron Jacob (Yakup’un hatırası) ve Roş Pinnah (Köşe taşı) idi. Yahudiler fakir olduğu için koloniler zamanla iflasın eşiğine geldi. Fakat Rortschild, 5-6 milyon sternlik bir katkıyla kolonileri ayağa kaldırdı. Kolonileri fenni yönetimlerle geliştiren Rotschild, burada yetiştirilen ürünlerin dünya pazarlarına açılmasını sağlıyordu. Örneğin Rishon Zion’da yetiştirilen üzümden yapılan “The Carmel Wines” adlı şarap, 1900 yılında Paris’te düzenlenen uluslararası fuarda altın madalya almıştı. Kolonilerde tarımın geliştirilmesi için gayet modern teknikler kullanılıyordu. Ziraat alanında acemi olan göçmenler, Mikveh İsrael Okulunda eğitiliyordu.
Yahudiler, koloni arazilerinin işletilmesinde genellikle yerli Arapların iş gücünden faydalanıyordu. Bunun nedeni, yeterli sayıda göçmen Yahudi’nin olmamasıydı. Yahudiler, büyük çabalarla ele geçirdikleri kolonilerin Arapların eline geçmesinden korkuyordu. Bundan dolayı, Yemen’den Yahudi işçi getirmeye ve kolonileri Araplardan temizlemeye karar verdiler. Böylelikle toprakların asıl sahipleri olan Araplar, yabancıların kendi topraklarında kurduğu kolonilerde işçi ve hizmetçi statüsüne düştü. Zamanla mevcut işlerini de kaybeden Araplarla Yahudiler arasında ilk gerginlikler oluşmaya başladı. Yahudiler, Araplarla yaşadığı sorunlardan sonra kolonileri muhafaza edecek bazı örgütler kurdu. Bunların içinde Bar Giora, Hashomer, Ligyon Ha’avoda, Gidonim, Haroe ve Hamagan en çok bilinen örgütlerdi. Siyonist idealleri benimseyen bu örgütler, zamanla silahlanıp Arap topraklarına karşı gasp ve işgal hareketlerine yöneldi. Bunların bazıları, istihbarata ağırlık verip Arap yerleşimlerinde casusluk faaliyetlerine başladı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu hakkında İngilizlere istihbarat sağlayan NİLİ, bu alanın en çok bilinen örgütüdür. Yahudilerin kurduğu muhafız örgütleri, sonradan İsrail ordusunun nüvesini oluşturması bakımından önemlidir.
Siyonizm’in Doğuşu ve Filistin
Yahudi aleyhtarlığı, 19. Yüzyılın son çeyreğinde kurumsallaştı ve Avrupa’nın siyasal çevrelerinde hararetle savunuldu. Bunun sonucu olarak bazı devletlerde Yahudilerle mücadeleyi savunan örgütler kuruldu. Özellikle Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Fransa gibi ülkelerde Yahudi aleyhtarlığı hızla yükseldi. Bu ülkelerde Yahudiler, sistematik bir baskı ve sindirme politikasına maruz kaldı. Avrupa’da alevlenen Yahudi aleyhtarlığına bir tepki olarak doğan Siyonizm, zamanla uluslararası siyasetin önemli bir aktörü haline geldi. Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’e göre Avrupa’da ortaya çıkan Yahudi Sorunu, uluslararası boyutta ele alınıp çözümlenmesi gerekiyordu. Bu hususta varlıklı Yahudilerden destek isteyen Herzl, umduğunu bulamadı. Daha sonra Siyonizm’i Yahudi halkına mal etmek isteyen Herzl, 1897 yılında Basel’de Birinci Siyonist Kongre’yi toplamayı başardı. Kongrede Yahudi toplumunun en üst temsilcisi olarak Dünya Siyonist Teşkilatı kuruldu. Kongre, Yahudileri Filistin’e göç ettirmeye ve burada bir Yahudi “yurdu” kurmaya karar verdi. Fakat bunun için öncelikle Filistin’in bağlı bulunduğu Osmanlı Devleti’nin ikna edilmesi gerekiyordu.
Herzl, 1896-1902 yılları arasında beş kez İstanbul’a geldi ve burada hem Hükümetle hem de Sultan İkinci Abdülhamit’le görüştü. Herzl, Polonyalı soylu Kont Philip de Newlinski aracılığıyla ulaştığı Sultan’a Filistin karşılığında 20 milyon sterlin ödeme yapmayı teklif etti. Fakat Filistin’i hiçbir şekilde pazarlık konusu yapmayan Sultan, teklifi kesin bir dille reddetti. Herzl, sonradan Yahudi asıllı Türkolog Armenius Vambery’inin yardımıyla Yıldız Sarayı’nda Sultan’la birebir görüştü. Herzl, Avrupa’da zulüm gören Yahudilere gösterdiği iyi niyet ve yaptığı yardımlardan dolayı Sultan’a teşekkür etti. Herzl, Filistin’in Yahudi yerleşimine açılması şartıyla Osmanlı Devleti’ni Batı’nın ekonomik vesayetinden kurtaracak mali yardım ve yatırım yapmayı teklif etti. Herzl’in teklifini tümden reddetmeyen Sultan, ondan Osmanlı borçlarını konsolide edecek bir plan hazırlamasını istedi. Herzl, Sultan’a sunduğu planda Yahudi bankerlerin birkaç yıl içinde Avrupa’da tüm borçlanma tahvillerini toplayabileceğini vadetti. Ayrıca Türkiye’de sanayi ve ticaret hayatını geliştirecek bir de Osmanlı-Yahudi Şirketi’nin kurulmasını önerdi. Herzl, bütün bu tekliflerin Filistin’de Yahudilere bir yurt kurulması şartıyla hayata geçebileceğini vurguluyordu. Sultan, Filistin’in pazarlık konusu yapıldığı bu planı da tartışmasız reddetti.
İttihatçıların 1909 yılında Sultan Abdülhamit’i devirip iktidara gelmesi Siyonistler tarafından yeni bir umut ışığı oldu. İttihatçılar, Yahudilerin sağlayabileceği bazı ekonomik yardımlarla Anadolu’nun yeniden imar edilebileceği kanaatindeydi. Diğer taraftan Siyonistler, Sultan Abdülhamit’in Filistin’de Yahudilere karşı koyduğu göç ve iskân yasaklarının bu dönemde kalkabileceğini düşünüyordu. Böylesine karşılıklı beklentilerin oluştuğu bir havada İttihatçılarla Siyonistler arasında bir yakınlık doğdu. İttihatçılar, başlangıçta Sultan Abdülhamit’in koyduğu yasakları tedricen gevşetme yoluna gitti. Fakat Siyonist Hareket Komitesi üyelerinden Jakobus H. Kann’ın 1909 yılında İsrail Vatanı (Eretz İsrael) adıyla yayımladığı kitap, taraflar arasında oluşan yakınlığa sekte vurdu. Kann, kitabında sınırları Lübnan’dan doğuda Şam-Akabe demiryoluna, güneyde Mısır’a ve Batı’da Akdeniz’e kadar uzanan bir “Özerk Yahudi Devleti”nin kurulmasını öneriyordu. İttihatçılar, Siyonizm’in Osmanlı Devleti’nde bölücü ve ayrılıkçı bir akıma kapı aralayacağını fark etmişti. Bunun üzerine İttihatçılar, Sultan Abdülhamit Döneminde uygulanan yasakları yeniden yürürlüğe soktu.
Filistin’de Göç ve İskân Yasakları
Osmanlı Devleti, etnik ve dini nedenlerle Avrupa’dan kovulan birçok millete sahip çıkarak onları kendi topraklarına kabul etmişti. Fakat 19. Yüzyılın sonlarında Doğu Avrupa’da alevlenen Yahudi aleyhtarlığı, binlerce Yahudi’nin Filistin’in yönelmesine neden oldu. Osmanlı Hükümeti, ekonomik ve siyasal anlamda hazmedemeyeceği bir göç dalgasına maruz kaldı. Sultan Abdülhamit, farklı ülkelerden gelen Yahudi göçmenlerin ayrılıkçı bir milliyetçiliği körükleyip Filistin’de Arap-Yahudi dengesini bozabileceği kanaatindeydi. Sultan, bu bağlamda Yahudilerin Filistin’e göçüne ve burada toprak satın almalarına karşı bir dizi yasağı yürürlüğe soktu. Osmanlı Devleti, henüz 1882 yılında aldığı bir kararla hacıların dışındaki tüm yabancı Yahudilerin Filistin’e girişini yasaklamıştı. Fakat Siyonist Yahudiler, hacı kılığında kutsal mekânlara gelip yerleşmeye devam ediyordu. Bunun üzerine Dâhiliye Nezareti, 1884 yılında bazı yasalar çıkardı. Buna göre pasaportlarını yabancı ülkelerdeki Osmanlı sefaretlerine onaylatmayan Yahudilerin Filistin’e girişleri yasaklandı. Buna rağmen Yahudiler, sahte pasaportlarla Filistin’e girmeye devam etti. Nezaret, 1887’de hazırladığı “acil” önlemlerle Yahudi hacıların Filistin’de sadece bir ay süreyle kalmalarına müsaade etti. Üstelik hacıların belli bir zamanda Filistin’i terk etmeleri için kendilerinden yüksek oranda depozito alınması kararlaştırıldı.
Bu önlemler Yahudi göçünün belirgin şekilde azalmasını sağladı. Fakat Doğu Avrupa’da kıtlık ve açlığın tetiklediği yeni bir Yahudi aleyhtarı hareket binlerce Yahudi’nin ülkelerinden ayrılmasına neden oldu. Gelişmelere kayıtsız kalmayan Osmanlı Hükümeti, Yahudileri Filistin dışında ülkenin herhangi bir yerinde iskân edebileceğini duyurdu. Hükümet, 21 Kasım 1900 tarihinde “İbrani misafirler için mukaddes topraklara duhuliye şartları” adıyla dört maddelik bir önlem paketi hazırladı. Buna göre Filistin’e gelen her Yahudi; mesleğini, milliyetini ve ziyaret nedenini belirten bir tezkere veya pasaport edinmek zorundaydı. Halk arasında kırmızı pasaport” olarak bilinen uygulama, Yahudilerin Filistin’de kalmasını engellemek amacındaydı. Ne var ki Osmanlı Hükümeti’nin aldığı bütün önlemlere rağmen Yahudiler, gayri meşru yollardan Filistin’e girmeye devam etti. Yahudilerin yerel memurlara verdiği rüşvet, belgelerde yaptığı tahrifat ve yabancı sefaretlerin sürekli müdahalesi, resmi makamların tahkikat yapmasını zorlaştırıyordu. Yabancı uyruklu Yahudilerin tahkikatı, kapitülasyonların kendilerine sağladığı dokunulmazlıktan dolayı sonuçsuz kalıyordu. Ayrıca Yahudilere yardımcı olan memurların tespitinde ve bunların cezalandırılmasında yasal sorunlar çıkmaktaydı.
Osmanlı Devleti’nin aldığı bir diğer önlem de Filistin’de Yahudilere toprak satışının yasaklanmasıydı. Bu hususta Defter-i Hâkânî nezareti, yetkili kılındı. Osmanlı Devleti’nin 1867’de çıkardığı “Arazi Kanunnamesi”, Yahudilere arazi satılmasına engel olacak hükümler içermiyordu. Kanuna göre yabancı devletlerin vatandaşları, Hicaz dışında ülkenin herhangi bir yerinde arazi satın alabilirdi. Bu durumda Siyonistler, Filistin’de istedikleri kadar arazi satın alabiliyordu. Osmanlı Hükümeti, 5 Mart 1883 tarihinde çıkardığı yeni bir kanunla yalnız Osmanlı uyruğundaki Yahudilerin toprak satın almasına izin verdi. Yabancı devletlerin uyruğunda olanlar ve hükümetin izni dışında uyruğunu değiştirenler, Türkiye’de gayrimenkul satın alamayacaktı. Fakat Siyonistler, Osmanlı Yahudilerini kullanarak bu yasağı da delmeyi başardı. Osmanlı Yahudileri, istenen arazileri kendi üzerlerine alarak sonradan bunları Siyonistlere devrediyordu. Yahudilerin toprak gaspına engel olamayan Osmanlı Hükümeti, 1892 yılında çıkardığı bir kanunla bazı radikal uygulamaları devreye soktu. Burada milliyet ayrımı yapılmaksızın hiçbir Yahudi’nin Filistin’de arazi satın alamayacağı karara bağlandı.
Sultan Abdülhamit döneminde Filistin’de Yahudilere uygulanan yasaklar, İttihat ve Terakki Döneminde de uygulandı. İttihatçılar, İstanbul’da Siyonist faaliyetleri yasaklarken Siyonist liderleri de yakın takibe aldı. İttihatçıların istihbarat örgütü Teşkîlât-ı Mahsûsa’da Siyonist faaliyetleri takip eden bir masa vardı. Yahudilerin Birinci Dünya Savaşı’nda yaptığı Osmanlı aleyhtarı casusluk faaliyetleri, Siyonizm’le mücadeleyi daha da şiddetlendirdi. Cemal paşa, Gazze Savaşları esnasında yaklaşık 10 bin Yahudi’yi Filistin’in kuzeyine sürgün etti. Fakat Osmanlı Hükümeti, aldığı bütün önlemler rağmen Siyonistlerin Filistin’de toprak almasına mani olamadı. Filistin’de Yahudi nüfusu, 1876’dan 1908 yılına dek üç kat artarak 80 bine ulaştı. Bu süreçte Siyonistler, Filistin’de 40 bin dönüm arazi almayı ve 33 yerleşim birimi kurmayı başardı.1914 yılında Filistin’de 35 bini 1881’den itibaren gelen 85 bin Yahudi yaşıyordu.
Yahudilerin Filistin’de Arazi Gaspı
Siyonistler, Osmanlı Hükümeti’nin Filistin’de Yahudilere karşı koyduğu göç ve iskân yasaklarını delmek için her türlü gayri meşru yola başvurdu. Osmanlı arşiv belgeleri, Yahudilerin Filistin’de yaptığı toprak gaspını gösteren zengin bir içeriğe sahiptir. Filistin’den Payitahta gönderilen şikâyet mektupları, Filistin’de devlete veya Araplara ait toprakların nasıl gasp edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bazı belgelerde yabancı elçiliklerin bile Yahudilere toprak satışında aktif rol aldığı vurgulanmaktadır. Şikâyet edenler, yalnızca Müslüman halk da değildi. Filistin’in Hristiyan halkı da arazilerine yapılan tecavüzler ve işgallerin önlenmesi hususunda dilekçeler yazmıştır. Örneğin, Nasıra kazasında Müslüman ve Hristiyan köy muhtarları, Yahudilere toprak sağlayan Sursuk ailesinin köylülerin tapulu arazilerine olan tecavüzünün engellenmesi için ilgili makamlara müracaat etmiştir. Yine Akka Livası’na bağlı Safed Kazası halkı, arazilerine el koyduğu gerekçesiyle Edmond Rotschild’in Vekili Yahudi Ossovetski’yi şikayet etmiştir. Belgeye göre Ossovetski, Rotschild adına yaklaşık 300 bin dönümlük Safed arazisini hileyle ele geçirmiştir. Ardından bu topraklara yasaklı Yahudileri iskân eden Ossovetski, bölgedeki Müslüman mezarlıklarını tahrip ederek yerlerine evler yapmıştır. Başka bir belgeye göre, Yahudiler 1894 yılında Karmel Dağı’nda tarihi harabelerin bulunduğu boş araziyi usulsüz bir şekilde satın alınmıştır. Buna kayıtsız kalmayan Arap halkı, bir ihbarla hükümetten arazinin satış şeklinin tahkik edilmesini istemiştir. Sonradan yasalara ve Sultan fermanına aykırı olarak yapılan işlemler yüzünden Safed Kaymakamı Hamdi Efendi, Beyrut Vilayet İdare Meclisi tarafından görevden alınarak hakkında soruşturma açıldı.
Yahudiler, Filistin’deki arazilerin gasp edilmesinde bazı devlet görevlileriyle işbirliği yapıyordu. Şeyh Mustafa el-Abdullah adıyla 1898 yılında yazılan bir şikâyette Hayfa’daki köylülerin arazisinin Sadık Paşa tarafından zorla ellerinden alındığı ve Yahudilere satıldığı vurgulanmaktadır. Yine Akka’da bulunan hazine arazisinin Yahudilere satılmak üzere mutasarrıf tarafından gasp edildiğine dikkat çekilmektedir. Başka bir belgede Kudüs Maliye Muhasebecisinin şahsi çıkarı için halkın emlakını hileli ve gayri meşru yollardan gasp ettiği görülmektedir. Yine Eriha Nahiyesi Müdürü Ali Efendi’nin halkın arazilerini gasp ve istimlak ederek yabancılara sattığı anlaşılmaktadır. Gasp edilen araziler, hazine ve özel mülklerle sınırlı değildi. Hazine-i Hassa’ya ait Beysan’da bulunan Çiftlik-i Hümayun arazilerinin Necip Asfar Şirketi üzerinden Yahudilere satılmak istendiği ve bu bağlamda yerleşik köylülere tedhiş ve baskı uygulandığı yönünde resmi makamlara şikâyetler yapılmıştı.
Osmanlı arşiv belgelerinden arazi gasplarının Gazze’de de yoğun bir şekilde yaşandığı anlaşılmaktadır. Bir belgeye göre, Gazze’ye bağlı Basor Köyünden Mahmut Bin Hasan Abdullah el-hac, borcunu ödediği halde borcuna karşı rehin olarak gösterilen arazinin İspanya Konsolosuna satıldığından şikâyet etmektedir. Konsoloslar tarafından alınan bu araziler, sonradan Yahudilere devredilmekteydi. Başka bir belgeye göre de köylülere ait araziler, tapu kayıtlarında tahrifat yapılarak Yahudilere satılmaktaydı. Gazze ve merkez köylerin muhtarları tarafından ortak imzalı olarak bir dilekçede Filistin’deki mühim arazilerin Yahudiler tarafından zapt edildiği ve Reji İdaresi’nin Siyonistlere yardımcı olduğu vurgulanıyordu. Yafa’da da bazı şahıslara ait mülk arazileri, Yafa Tapu Dairesi tarafından mahlûl (sahipsiz) gösterilerek Yahudilere devredilmiştir. Gerçekte mülk olan bu araziler, Yahudilere satılmak isteniyordu. Yine Daran ve Uyun Kara Yahudi kolonilerine mücavir köylerin muhtar ve halkından oluşan 31 kişi, Yahudi çetelerin köylerine saldırdığı, insanları katlettiği ve topraklarını gasp ederek halkı da göç etmeye zorladığına dair şikâyette bulunmuştu. Buna benzer bir olay da Akka Sancağına bağlı Taberiye’de yaşanmıştı. Dalayka Aşireti Muhtarı Fadl İsa, resmi makamlara gönderdiği telgrafta arazilerinin gasp edilerek Yahudilere verildiğini, halkın çocuklarıyla birlikte aç ve çıplak ortada kaldığını vurguluyordu.
Yahudiler, arazi gaspında bazen yerli memurlarla işbirliği yapmaktaydı. Örneğin Beyrut Vilayetine bağlı Mutille köyü halkı, topraklarını Baron Edmond Rotschild’in vekili Mösyö Ossovestki’ye satmaları için mahalli memurlar tarafından zorlanmaktaydı. Çoğu zaman hukuk dışı muameleye maruz kalan köylüler, durumu defalarca Dâhiliye Nezareti’ne bildirmişti. Fakat şikâyetlerden bir sonuç alınamayınca Mutille köyü, 1896 yılında Yahudi kolonisine dönüştürüldü. Köyden çıkarılan tamamı Dürzi 1.500 kişi, evsiz barksız bırakıldı. Bu türden olaylarda Yahudi gaspına direnen köylüler, ya baskı altına alınıyor ya da Yahudi kolonilerinde hapsediliyordu. Örneğin Zemmarin kolonisi, Yahudilerin devlet içinde devletleştiği bir yerleşimdi. Koloni, her türlü silah ve mühimmatın depolandığı bir nevi cephanelik görevi görüyordu. Yahudiler, burada kendilerine direnen köylüleri hapsedip onlara türlü işkenceler uygulamaktaydı.
Sonuç
Filistin’in gerçek anlamda Yahudileştirilmesi, On dokuzuncu Yüzyılın sonlarında Doğu Avrupa’da başlayan Yahudi göçlerinden sonradır. Yahudi Banker Baron Edmond Rotschild, Filistin’de binlerce dönüm arazi alarak buraya Yahudi göçmenlerin yerleşmesini sağladı. Filistin’de kurulan ilk Yahudi kolonileri, göçlerin sürekli olması nedeniyle yetersiz kaldı. Bunundan dolayı Rotschild, vekilleri aracılığıyla Filistin’in özellikle tarıma uygun bölgelerinden yeni topraklar satın almaya başladı. Osmanlı Hükümeti, Filistin’de toprak ve nüfus dengesinin zamanla Arapların aleyhine değişmeye başladığını görmüştü. Sultan Abdülhamit, farklı ülkelerden gelen göçmenlerle birlikte Yahudi milliyetçiliğimin de bölgeye sızdığının farkındaydı. İslam Birliği politikasıyla Osmanlı Devleti’ni ayakta tutan Sultan,Yahudi milliyetçiliğini ülke bütünlüğü için bir tehdit olarak algılıyordu. Sultan, Filistin’de Yahudi nüfus ve mülkünü sınırlandırmak amacıyla çok sayıda yasağı uygulamaya soktu. Fakat Rotschild’in koruma şemsiyesinde bulunan Yahudiler, gayri meşru yollardan yasakları delmeyi başardı.
Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti projesiyle dünya siyasetine giren Siyonizm, Filistin’in kaderini kökten değiştirdi. Bölücü ve ırkçı bir karaktere sahip olan Siyonizm’le birlikte Filistin’in her şekilde Yahudileştirilme süreci başlamış oldu. Emperyalist devletlerin desteğini alan Siyonistler, resmi yollardan Filistin’in Yahudileştirilemeyeceğinin farkındaydı. Yerel idarecilere verilen rüşvet, evrakta yapılan tahrifat ve yabancı konsolosların müdahalesi, bazı toprakların Yahudilerin eline geçmesini sağladı. Fakat Filistin’de Yahudi nüfus ve mülkünü genişleten uygulamalar, temelde gasp ve istila politikasıydı. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Filistin’de Yahudilere toprak satışı oldukça yavaştı. Satılan toprakların çoğunluğu Osmanlı Hükümeti’yle yakın temasta olan Rotschild’in sağladığı topraklardır. Siyonizm’in doğuşundan itibaren Yahudiler, Filistin’in farklı bölgelerinde gasp ve yağma hareketine girdi. Kolonileri korumak amaçlı olarak kurulan örgütler, zamanla silahlı ve terörist eylemlere girerek yerli halkı sindirmeye başladı. Yerli halkın toprakları gasp edilirken sakinleri de göç etmeye zorlandı. Osmanlı Hükümeti, çoğu yabancı devletlerin uyruğunda olan ve dokunulmazlık kazanan Yahudilere karşı caydırıcı olamadı.
Yerli Arapların Yahudilere toprak satışı, oldukça sınırlıdır. Topraklarını satan Araplar, ya Hristiyan seçkinler ya da Filistin’de dışında yaşayan Müslüman Araplardı. Filistin topraklarının yüzde sekseni miri (devlete ait) arazi, yüzde yirmisi de mülk araziydi. Hükümet, yabancılara miri arazinin satışını kesin bir şekilde yasaklamıştı. Yahudilere yapılan satışlar, genellikle mülk arazilerden yapılıyordu. Yetkililer, bu türden satışları fark ettiği anda iptal ediyordu. Sonuç olarak gayri meşru yollardan yapılan arazi satışları, Filistin topraklarının % 1’i kadardır. Filistin’de Arap-Yahudi nüfus ve toprak dengesini bozan kırılma, Filistin’in savaş sonunda İngiliz mandasına girmesiyle başladı. 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’yla Yahudilere bir “yurt” kurma sözünü veren İngiltere, farklı ülkelerden binlerce Yahudi’yi Filistin’e yerleştirdi. Bu dönemde kurulan Yahudi terör örgütleri, Araplara karşı gasp ve yağma eylemlerini arttırdı. 1948 yılında İngilizler, Filistin mandasını Birleşmiş Milletlere devrettiğinde İsrail Devleti’nin sadece ilanı kalmıştı. Günümüzde Filistin haritasını ortaya çıkaran neden, Arapların toprak satışı değil, İsrail’in bölgede uyguladığı işgal ve istila politikasıdır.
KAYNAKLAR
TC. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivleri
Ömer Tellioğlu, Filistin’e Musevi Göçü ve Siyonizm (1880-1914), Kitabevi, İstanbul 2018.
Celil Bozkurt, İmparatorluğu Yıkan Örgüt Nili, 2. Baskı, İstanbul 2023.
Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, 4. Baskı, İstanbul 2002.
IlanPappe, Modern Filistin Tarihi, Phonix Yayınevi, Ankara 2007.
Sezai Balcı-Mustafa Balcıoğlu, Rotschildler ve Osmanlı İmparatorluğu, Erguvani Yayınevi, Ankara 2017.
Ziya Uygur, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Filistin Sorunu ve Siyonizm, İstanbul 1998.
Ali Arslan, Avrupa’dan Türkiye’ye İkinci Yahudi Göçü, Truva Yayınları, İstanbul 2006
* Düzce Üniversitesi Akçakoca Bey Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü