SİYONİST KATLİAMIN TEOLOJİK TEMELLERİ

Fatma Seda Şengül ¹

Katliam ve teoloji kelimelerinin yan yana gelmesi rahatsızlık verici olsa da tarih boyunca tecrübe edilen savaşların, insan katliamlarının meşru bir dinî zemine oturtulmaya çalışılması nadir rastlanan bir durum değildir. Hatta herhangi bir dinî mensubiyet hissetmeseniz bile dinî referansları kullanarak muhatabınızı düşman ilan etmede seküler nedenlere kıyasla çok daha fazla etkili olabilirsiniz. Bu çalışma 7 Ekim 2023 tarihi akabinde iyice içinden çıkılmaz bir hale dönüşen Filistin-İsrail ilişkilerinin yansımalarını Yahudi teolojisi ekseninde ele almayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla çalışma içerisinde ilgili kutsal kitap cümlelerine sıklıkla yer verilecek ve bu sayede 7 Ekim’de kamuoyuna yansımaları daha şiddetli gözükse de aslında 19. yüzyılın başlarından günümüze kadar gelen trajediyi, kakafoniyi teolojik düzlemde okuyucuya sunmaya gayret edilecektir.  

Öncelikle okuyucuya bu araştırmada bazı sorulara cevap arandığı hatırlatılmalıdır. İlk olarak Yahudilerin Filistin toprakları üzerindeki ısrarının dinî gerekçeleri sorgulanarak Yahudi gelenekteki Arz-ı Mev’ûd anlayışı üzerinde durulacaktır. Söz konusu anlayış hakkında literatürde oldukça bol malzeme bulunduğu ve her üç kişiden en azından birinin Filistin topraklarının Yahudilere Tanrı tarafından vadedildiğine dair bir inançtan haberi olduğu müşahede edilmektedir. Dolayısıyla bu soruya cevap aranırken daha öz bir bilgi verilmeye gayret edilmiştir. İkinci olarak ilk soruyla da bağlantılı olarak İsrail’in günümüzde Gazzelilere uygulamış olduğu savaş politikasının dinî zemindeki karşılığı sorgulanacaktır. Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ayırt etmeden katliamın devam etmesi akla bu soruyu getirmektedir. Bir Yahudi zihninde İsrail ve Gazze arasında yaşananlar hangi dinî savaş kategorisinde değerlendirilmektedir. Bununla ilintili olarak Benyamin Netanyahu’nun Amaleklerle Hamas arasında kurduğu bağlantı ve bu irtibatın savaş metotları açısından mahiyeti üzerinde durulacaktır.

1948 yılında hazırlanan İsrail Bağımsızlık Bildirgesi’nin ilk cümlesi “İsrail toprakları Yahudi halkının doğum yeridir”(2) şeklindedir. Yaygın olarak bilindiği üzere Yahudilerin bu topraklar üzerindeki hak iddiaları Yahudi kutsal kitabındaki bazı referanslara dayandırılmaktadır. Bu kısmı detaylandırmadan önce, yalnızca Müslümanların değil yeryüzündeki tüm insanların dikkat kesilmesi ve hassasiyet göstermesi gereken bu meselenin yalnızca dinî saiklerle açıklanamayacağı hatırlanmalıdır. Hatta 1800’lü yıllardan itibaren sistematik ve planlı olarak Filistin topraklarına gerçekleştirilen saldırı ve yayılmacı politikanın dinî olmaktan ziyade başlangıçta daha seküler bir çizgide olduğunu, bir yurt arayışı ve milliyetçilik kavramları üzerine inşa edildiğini bilmek gerekmektedir. Bu tavır içerisinde etkili olan pek çok tarihî, siyasi, sosyal unsur yer almaktadır. Listenin başında en basit haliyle ifade etmek gerekirse, dinî referanslara dayalı hak taleplerinin yakın geçmişten itibaren dar görüşlülük olarak değerlendirilmesi ve seküler zemindeki iddiaların dünyaya daha çok hitap ediyor oluşu zikredilebilir. Hareket her ne kadar dine mesafeli bir çizgide olsa da dindar çevrelerin geneli için seküler görünümlü liderlerin sergilemiş oldukları tavırların tamamı aslında Tanrı’nın planının bir parçasıdır (3).
 

(1) Dr. Öğr. Üyesi, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

(2) “The Declaration of the Establishment of the State of Israel” (1948).

(3) S. Ilan Troen, “Israeli Views of the Land of Israel/Palestine”, Israel Studies 18/2 (2013), 100, 103.


Siyonizm yani Yahudi milliyetçiliği olarak zihinlere yerleşen bu fikir köken itibariyle daha eskiye dayansa da Theodor Herzl (ö.1904) ile popülerleşmiş görünmektedir. Yahudileri bir toprak parçasına, bir devlete kavuşturma hayali başlangıç itibariyle dinî saikler üzerinden değil, birtakım tabii ihtiyaçlar ve Avrupa’da görülen baskı ve zulümler nedeniyledir. Dolayısıyla dine mesafeli önderlerin rolü daha aktiftir ve en temel ihtiyaç Yahudilerin tarih içerisinde çektiği sıkıntıların, soykırımların aynısını tekrar yaşamamak üzere bir toprak parçasının bulunmasıdır. Siyonist öncü isimlerin de gayretiyle süreç içerisinde Yahudilere yurt olarak Kenya ve Arjantin bölgelerinin gündeme getirilişi tarihî kayıtlarda mevcuttur. Hatta bu hususta çalışmalar yapan Theodor Herzl ve ekibine Kenya’dan bir toprak parçası resmi düzlemde teklif edilmiş, fakat nihayetinde Yahudiler için kalıcı bir devlet kurmanın yalnızca Filistin topraklarında mümkün olacağına kanaat getirilmiştir (4). Dolayısıyla yurt arayışı zamanla, yalnızca Filistin topraklarında kurulacak olan zorunlu bir devlet fikriyle sınırlandırılmıştır (5).
 

(4) Yahudilere bir yurt bulma arayışında Avrupa ülkelerinin müdahil olması yalnızca Yahudilerin menfaati için değildi. Avrupa’da büyümekte olan “Yahudi Meselesi” sorununa onları kendi ülkelerinden çıkararak son vermek istemişlerdi. Bu duruma çözüm olarak önce Kenya gibi topraklar teklif edilmiş; bu teklif kabul edilmediğinde rota Osmanlı hakimiyetinde bulunan Filistin topraklarına çevrilmiştir. Zaten yıkılmaya yüz tuttuğu düşünülen Osmanlı Devleti’ne Yahudi göçmenlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesi hususunda teklifler sunulmuştur. Lakin Osmanlı İmparatorluğu göçmenlere yardımcı olmayı kabul etse de onları Filistin topraklarına yerleştirmeyi uygun bulmamıştır. Bayram Kodaman - Nedim İpek, “Yahudilerin Filistin’e Yerleştirilmeleriyle İlgili Olarak II. Abdülhamid’e 1879’da Sunulan Lâyiha”, Belleten 57/219 (1993), 566-571.

(5) Yasin Meral, Yahudi Kaynakları Işığında Yahudilik (İstanbul: MilelNihal Yayınları, 2021), 69-71; Theodor Herzl, Yahudi Devleti (İstanbul: Ataç Yayınları, 2014), 71-72; Troen, “Israeli Views of the Land of Israel/Palestine”, 103


Peki Filistin toprakları ile ilgili ısrarın nedeni nedir? Yahudi gelenekte Tanrı’nın İbrahim peygamber ile bir ahit yaptığından bahsedilmektedir. Tanrı 99 yaşında iken İbrahim’e görünmüş ve onu verimli kılacağını, ulusların babası yapacağını ve hali hazırda yabancı olduğu Kenan topraklarını (6) kendisine ve çocuklarına ebedi bir mülk olarak vereceğini vadetmiştir (7). Söz konusu toprakların sınırlarına ilişkin kutsal kitapta ilgili cümleler üzerinden çeşitli haritalar çizilmektedir. En yalın haliyle bu toprakları Yahudi kutsal kitabında da zikredildiği üzere Mısır ırmağından büyük Fırat’a(8) kadar uzanan topraklar şeklinde ifade etmek mümkündür. Yeniden İbrahim ile yapılan ahde dönecek olursak fark edileceği üzere burada İbrahim’in çocukları arasında herhangi bir ayrım yapmadan onun nesline bir vaat söz konusudur. Lakin günümüzde Yahudiler kutsal kitabın da tesiriyle bu vaadin yalnızca İbrahim’in eşi Sara’dan olan evladı İshak üzerinden ve onun küçük oğlu olan Yakup’un (Tevrat’taki ikinci adıyla İsrail’in) soyuyla sınırlandırmaktadır. Yahudi kutsal kitabına göre Tanrı, İbrahim peygamberin bizzat kendisine soyunun İshak’la devam edeceğini bildirmekte ve kıskançlık içerisinde olan eşi Sara’nın cariyeyi/Hacer’i ve oğlunu evden uzaklaştırma isteğini kabul etmesini salık vermektedir (9). Dolayısıyla ahitleşilen seçilmiş soy İshak ve Yakup üzerinden devam ettirilmekte ve Hacer’in oğlu olan İsmail’in soyu bazı gerekçelerle dışarıda bırakılmaktadır. Bilindiği üzere günümüzde Arapların soyu İsmail’e, Yahudilerin soyu ise İshak’a dayandırılmaktadır. İbrahim Tanrı’nın isteği doğrultusunda Filistin topraklarında hayatının bir dönemini geçirmiş ve Tevrat’taki anlatıma göre sırasıyla diğer peygamberler/atalar Yusuf zamanına (yaklaşık olarak M.Ö. 1700’ler) kadar bu topraklarda yaşamışlardır. Yusuf döneminde yaşanan kıtlık nedeniyle Mısır’a taşınmışlar ve Musa peygamber dönemine kadar da bu topraklarda yaşamaya devam etmişlerdir. Musa önderliğinde Firavunun zulmünden kaçmak üzere İsrailoğulları Mısır’dan ayrılmış ve Filistin topraklarına yönelmiştir(10). Musa’nın kendisine nasip olmasa da sonraki nesiller aşamalı olarak da olsa M.Ö. 1200’lü yıllar itibariyle Kenan topraklarını tam olarak ele geçirmiştir. Bölgelerde yaşayan halklarla savaşan İsrailoğulları Tanrı’nın desteğiyle Tanrı’nın kendilerine vadettiği topraklara sahip olmuştur (11).
 

(6) Genel hatlarıyla günümüz Filistin bölgesine işaret etmektedir.

(7) Yaratılış 15:1-21; 17:1-8. Yitshak Haleva vd. (ed.), Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 1. Kitap: Bereşit, çev. Moşe Farsi (İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2010).

(8) Yaratılış 15:18-21.

(9) Yaratılış 21:10-13.

(10) Günümüzde bazı araştırmacılar Musa’nın İsrailoğullarını Filistin topraklarına değil Mekke’ye götürmüş olabileceğini sorgulamaktadırlar. Bk. Yasin Meral, Samiri’nin Buzağısı (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2024), 45-46.

(11) Charles K. Rowley - Jennis Taylor, “The Israel and Palestine Land Settlement Problem: An Analytical History, 4000 B.C.E.-1948 C.E. on JSTOR”, Public Choice 128 (2006), 42.


Kral Davud zamanında önce devlet düzenine geçen düzensiz nüfus akabinde Kral Süleyman’ın Kudüs’te yaptırmış olduğu Mâbed ile de İsrailoğulları’nın bölgeyle olan bağının kutsiyetini arttırmıştır(12). Lakin Mâbed M.Ö. 586’da önce Persliler, ikinci kez imarından sonra M.S. 70’te Romalılar tarafından yıkılmış ve takip eden yüzyılda Yahudiler bu topraklardan çıkartılarak ‘dışarıda’ yaşamaya “mahkûm” edilmiştir. O tarihten 1948 yılına kadar Yahudilerin bu topraklarda herhangi bir kalıcı devlet tesis etmeleri mümkün olmamıştır.

Burada gözden kaçırılmaması gereken temel husus Yahudi gelenekte yeryüzü ve gökyüzünün tamamen Tanrı’ya ait oluşudur. Dolayısıyla söz konusu toprakları bu toprakların gerçek sahibi olan Tanrı, İsrailoğulları’na vadetmiş ise yeryüzündeki herhangi bir yabancının/gentilenin (İsrail soyundan olmayan herkes) burada hak iddia etmesi mümkün değildir. Bu topraklarda yaşayanlar her koşulda ve zamanda istilacı hükmündedir. Akla gelmesi gereken soru şudur: Tanrı bu toprakları İsrailoğulları’na vadetmişse neden İsrailoğulları tarihin büyük bir kısmında bu toprakların dışında yaşamışlardır? Cevabı ise yine Tevrat’ta yazmaktadır. İsrailoğulları Tanrı ile yaptıkları ahit gereği bazı kurallara uymakla mükelleftir; bu kurallara uyduğu takdirde kutsal saydıkları topraklarda yaşama ve devlet kurma ayrıcalığını elde edeceklerdir. Tanrı’ya asi oldukları her dönemde de sürgünle cezalandırılacaktır (13). Bu anlayışla Yahudi tarihine bakıldığında sürgün dönemlerinin daha yoğunlukta oluşu çoğunlukla ve layığıyla Tanrı’ya kulluk edemediklerinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilmektedir. Yahudi tarihsel anlatılarında bu bakış açısının izlerini sürmek mümkündür.
 

(12) Yahudi gelenekte Hz. Davud ve Hz. Süleyman bir peygamber olmaktan ziyade bir kral olarak zikredilmektedir.

(13) Levililer 26; Tesniye 28. Troen, “Israeli Views of the Land of Israel/Palestine”, 102; Yahudilerin kutsal topraklardan sürgün edilmelerine dair bakış açıları hakkında detaylı bilgi için bk. Ali Osman Kurt, “Yahudilik’te Sürgün Metaforu: ‘Boş Ülke’ Miti ve ‘İncir’ Benzetmesi Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, Milel ve Nihal 5/3 (01 Eylül 2008), 257-267.


1800’lü yıllardan itibaren Filistin topraklarına gerçekleştirilen Yahudi göçlerinin (aliyalar) zamanla oluşturduğu nüfus yoğunluğu dışında bu topraklarda istatistikî verilere bakıldığında bölgedeki Müslüman Arap yoğunluğu açık bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla toprakların gerçek sahipleri onlardır.  Bölgedeki Yahudi nüfusu başlangıçta düzensiz olsa da takip eden yıllar içerisinde düzenli olarak artış göstermiştir. 1881 yılında bölgenin Osmanlı hâkimiyetinde iken gerçekleştirilen nüfus sayımına göre (ilk yoğun Yahudi göç dalgası öncesi) Müslümanların sayısı 371 bin, Yahudilerin sayısı ise 9 bin civarındadır. Toplamda 425 bin nüfusa sahip olan Filistin’de geri kalan dilimde Hıristiyanlar ve diğer gruplar yer almaktadır (14). 1897 yılında Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimci sayısı 50.000 iken (15), 1922 yılında yapılan nüfus sayımına göre sayıları 80.000’e ulaşmıştır. Bu tarihlerde bölgedeki Müslüman sayısı hala yoğunlukta olup 590.000 civarındadır (16). Yahudilerin yayılma politikası ve bölgedeki değişen siyasi rejimlerin tesiriyle 1948 yılında Filistin topraklarında İsrail adıyla bir devlet kurulduğunda Yahudi nüfusu 758.000’e ulaşmıştır (17)
 

(14) Tuğçe Ersoy Ceylan, “19. Yüzyil Sonunda Fi̇li̇sti̇n’de Arap-Yahudi̇ Karşilaşmasinin Bi̇r İncelemesi̇: Komşudan Hasima Dönüşümün Tari̇hsel Sosyoloji̇si̇”, Journal of Islamicjerusalem Studies 19/3 (2019), 297-298.

(15) Özcan Güngör, İsrail’in Teo-Politiği Vadedilmiş Topraklar (İstanbul: Dby Yayınları, 2024), 125.

(16) Havva Yavuz, İsrail Devletinin Kuruluşu Balfour Deklarasyonu’ndan Manda Yönetiminin Kurulmasına (1917-1923) (İstanbul: Sarmal Kitabevi, 2023), 399.

(17)  Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları (1948-1988) (Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1989), 104.


Yayılma politikaları ile hem toprak bakımından yüzölçümlerini hem de nüfus yoğunluklarını sürekli arttırarak Filistinleri ‘tehdit’ olarak algılamaları bu tarihlerden günümüze Arap-İsrail mücadelesinin devam etmesine neden olmuştur. Bölgenin yerlileri istilacı, göçlerle bölgeye gelen Yahudiler ise gerçek sahipleri olarak gösterilmeye çalışılmıştır.

Arap-İsrail çatışmasının kutsal toprak ülküsü bahane edilerek kaçınılmaz olduğu anlaşıldığına göre, 7 Ekim’den itibaren devam eden katliamdaki savaş politikasının dinî zeminini sorgulamak icap etmektedir.

Yahudi gelenekte kutsal kitabın desteğiyle iki savaş kategorisinin tesis edildiği görülmektedir. İlki ihtiyarî savaşlar olarak isimlendirilen Milhemet ha-Reşut, ikincisi ise Milhemet Mitsva, yani Tanrı’nın emriyle yapılması zaruri olan savaşlardır (18). Yahudi kutsal kitabında Milhemet ha-Reşut türünden savaşlarla ilgili detaylı anlatımlar bulunmaktadır. Bu pasajlara göre Yahudiler düşmanları ile savaşmaya karar verdiklerinde öncelikle bölge halkına barış teklif edilmeli, kabul ederlerse o topraklardaki halk İsrailoğulları’nın kölesi sayılmalıdır. Kabul etmedikleri takdirde kent İsrailoğulları tarafından kuşatılmalı ve ele geçirilmelidir. Kuşatma tamamlandığında eli kılıç tutabilen, yani savaşabilecek bütün erkekler öldürülmeli, geriye kalan kadınlar ve çocuklar İsrailoğulları’nın yağmalamasına açık olmalı, lakin öldürülmemelidir. Yine Tevrat’ta ilgili pasajlarda bu savaş kuralarının Kenan topraklarından olan yedi millet (Hiti, Emori, Ken‘ani, Perizi, Hivi, Yevusi ve Girgaşi) dışındakiler için geçerli olduğu kaydedilmektedir. Kutsal Kitap’ta İsrailoğulları Filistin bölgesine gelmeden önce bu topraklarda yaşadığı bilinen yedi ulustan bahsedilmektedir. Bu uluslar ile savaşmak mecburidir, yani Milhemet Mitsva kategorisinde yer almaktadır. Söz konusu uluslar putperest inançları, isyanları ve İsrail soyuna ‘nedensiz’ nefretleri sebebiyle cezalandırılması gerektiği için içlerinden kimse sağ bırakılmamalıdır, hiçbir surette onlara yaşam hakkı tanınmamalıdır. Bu kaçınılmaz akıbetlerine ilişkin zikredilenler dışında en temel gerekçe Tanrı’nın İsrailoğulları’na söz verdiği topraklarda yaşıyor oluşları görünmektedir(19). Bu halklara Milhemet ha-Reşut’ta olduğu gibi savaş öncesi barış teklifinde bulunmak yasaktır (20). Kenan ulusları dışındaki savaşlarda İsrailoğulları’nın savaşın başlangıcında, cesaret eksikliği ve evlilik gibi gerekçelerle savaşa katılmaması mümkünken, Milhemet Mitsva türünden savaşlarda mazeretin geçerliliğine bakılmaksızın hiçbir surette savaştan çekilme hakkı bulunmamaktadır (21)

Yahudi ataların Filistin topraklarını fetih girişimlerinde bölgede yerleşik olan yedi Kenan ulusu dışında başka kabilelerden de bahsedilmektedir. Bunlardan biri de Amalekler’dir. Tevrat’ta yedi Kenan ulusu içerisinde sayılmıyor olsa da yine Tevrat’ın kaydıyla Amalekler de kendileriyle Milhemet Mitsva kategorisinde savaşılacak halk olarak hedef gösterilmiştir (22). Amalek halkı Tevrat’ta olumsuz karakteriyle ön plana çıkarılan Esav’ın soyundandır (23). İshak’ın ilk oğlu olması hasebiyle kutsal soyun kendisinden devam etmesi beklenen Esav, Tevrat’taki anlatıya göre bir çorba hakkı için ilk oğulluk hakkını Yakup’a devretmiştir (24)
 

(18) Tesniye 20. Sa’adya Gaon vd., Tefsiru’t-Tevrat bi’l-’Arabiyye: Tevrat (Tora) Tefsiri (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2018), 2/1730; Sami Kılıç - Abdullah Altuncu, “Yahudilikte Savaş Kuralları ve Savaşla İlgili Yaklaşımlar”, Turkish Studies 12/20 (2017), 149.

(19) “Ancak Tanrınız Rabbb’in miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız” Tesniye 20:16.

(20) Tesniye 20:1-18. Barış teklifi yasak olmasına rağmen azınlıkta da olsa bazı Yahudi âlimlere göre Kenan halkları için de bir istisna bulunmaktadır. Bu haklar içinde Nuhîlik Esasları denilen ilkelere uyduklarını beyan edenler, İsrail’in hakimiyetini kabul edenler olduğu takdirde öldürülmemeleri salık verilmektedir. Yitshak Haleva vd. (ed.), Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 5. Kitap: Devarim, çev. Moşe Farsi (İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2012), 5/425-437; Kılıç - Altuncu, “Yahudilikte Savaş Kuralları”, 157; Güngör, İsrail’in Teo-Politiği Vadedilmiş Topraklar, 187-190.

(21) Tesniye 20. Gaon vd., Tefsiru’t-Tevrat bi’l-’Arabiyye: Tevrat (Tora) Tefsiri, 2/1730.

(22) I. Samuel 15:3-9. Yahudi kutsal kitabında bu kabileler arasında olmayıp, hatta İsrailoğulları’nın kendi soyundan olan Benyamin kabilesine de Milhemet Mitsva türünde bir savaş politikası uygulandığı görülmektedir. “İsrail adamları Benyaminoğulları’na doğru geri döndüler ve onları kılıcın ağzıyla vurdular. Her şehirde, insandan hayvana kadar, var olan her şeye kadar, ayakta olan tüm şehirleri de ateşe verdiler.” (Hakimler 20:48). Dolayısıyla istisnalar mevcuttur. Kılıç - Altuncu, “Yahudilikte Savaş Kuralları”, 160.

(23) Amalek, Esav’ın  oğlu Elifaz’dan olan torunudur.Yaratılış 36:10-12.

(24) Tevrat’a göre Yakup ilk oğulluk hakkını hileye müracaat ederek abisinden almıştır. Yaratılış 25:29-33; 27:1-29.


Zamanla kutsal soyun dışarısına itilen Esav’ın zürriyeti, Yahudi tarihinde İsrail soyunun karşısında Esav’ın soyundan olmak anlamında hasmane bir grubun/kavramın yani Edom’un ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kabile Musa peygamberin kutsal topraklara ulaşma yolculuğunda İsrailoğulları’na sorun çıkaran, tabiri caizse katli vacip olan bir grup olarak resmedilmektedir. Tevrat’ta ilk olarak Mısır’dan çıkışta Musa peygamberin İsrailoğulları’nı kutsal topraklara götürdüğü yolculuk esnasında Amaleklerin hain bir girişimle kendilerine saldırdığı ve zarar verdiğinden bahsedilmektedir. İlgili pasajlarda Tanrı Musa’ya Amaleklerin bu girişimi nedeniyle ‘onların adını/zikrini göklerin altından kesinlikle sileceğini’ ifade etmektedir. Buna bir işaret niteliğinde Musa Tanrı için bir sunak inşa ettirmiş ve ellerini kaldırarak “Rab kuşaklar boyunca Amaleklere karşı savaşacak” demiştir (25). Burada bahsi geçenleri referans kabul ederek Yahudi müfessirler İsrail ve Edom soyu (Amalekler vb.) arasında ilelebet devam edecek olan bir mücadele olacağını ve bunun iki soydan ziyade iyi ve kötü arasındaki bir savaş anlamına geldiği kanaatini taşımaktadırlar. Dolayısıyla Tevrat’ta bir soyla ilişkilendirilmiş olsa da Amalek soyunun veyahut işlemiş oldukları suçun simgesel değeri daha çok ön plandadır (26). Her ne kadar asırlar önce yaşamış olan bu soyun takibi mümkün görünmese de Yahudiler kendilerine zulmedenleri veyahut her ne gerekçe ile olursa olsun Yahudilere karşı bir saldırıda bulunan kişi ya da grupları hemen her dönemde Amaleklerle ilişkilendirmişlerdir. Geçmişte Perslerin, Romalıların, Nazi Almanyası’nın Yahudilere zulmettiği dönemlerde söz konusu milletleri de Amalekler ile ilişkilendirmişlerdir (27). Zaman zaman Müslümanların da bu grup içerisinde değerlendirildiği görülmektedir. Üstelik bu düşünce yapısında yer alan Yahudilere göre Müslümanlardaki Amalek ruhu Hz. Peygamber’e vahyin geldiği ilk zamanlardan itibaren, yani kökeni itibariyle bu karaktere sahiptir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim içerisinde yer alan dönemin Yahudilerini eleştiren ayetler ve birtakım hadisler de referans olarak gösterilmektedir. Bu bakış açısına göre Esav’ın soyundan olmasa da İsmail’in soyundan olan Müslüman Filistin halkının asıl amacı zaten yaşama hakkına sahip oldukları toprakları geri almak değildir. Asıl niyetleri Kudüs’ü ve tüm dünyayı ele geçirmektir (28)
 

(25) Çıkış 17:14-16.

(26) Bk. Çıkış 17:15’e ilişkin notlar. Yitshak Haleva vd. (ed.), Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 2. Kitap: Şemot, çev. Moşe Farsi (İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2004), 190; Kılıç - Altuncu, “Yahudilikte Savaş Kuralları”, 158; Güngör, İsrail’in Teo-Politiği Vadedilmiş Topraklar, 188.

(27) Shalom Carmy, “The Origin of Nations and the Shadow of Violence: Theological Perpsectives on Canaan and Amalek”, Tradition: A Journal of Orthodox Jewish Thought 39/4 (2006), 65-66; “Israel, Hamas and the Spirit of Amalek”, ICEJ (26 Ekim 2023).

 (28) “Israel, Hamas and the Spirit of Amalek” (26 Ekim 2023).


Bunun bir göstergesi olarak günümüzde İsrail basınında ve literatüründe yer bulduğu şekilde Hamas, Gazzeliler ve aslında Arz-ı Mev’ûd içerisinde yaşayan tüm bölge halkı (yani Müslümanları) Amalek ile ilişkilendirilmektedir. İsrail başbakanı 7 Ekim 2023 sonrasında yaşanan süreçte görünüşte Hamas’ı, fakat savaşın seyrine bakıldığında anlaşılacağı üzere Gazze’de yaşayan herkesi Amaleklerle ilişkilendirmiş ve kutsal kitapta Amaleklerle ilgili geçen pasajlara yer verdiği mektubunu ordusuna göndererek destek ve moral vermeye çalışmıştır. Netanyahu İsrail ordusuna gönderdiği söz konusu mektupta Amalekler’i zikretmekte ve bu hususta Tanrı’nın kutsal kitapta kayda geçirmiş olduğu ifadelerini hatırlatmaktadır. Dolayısıyla şu an İsrail’in hedefinde olan asker ya da sivil herkesin yok edilmesi gerekmekte ve bu hususta Tanrı’nın yardımının onlarla birlikte olacağına, bu savaşı Tanrı’nın bizzat istediğine ve hatta emrettiğine işaret edilmek istenmektedir (29).

Milhemet Mitsva türündeki savaşlarda herhangi bir canlıyı sağ bırakmamak gerekmektedir. Aksi takdirde bu durum Tanrı’nın kendi halkına gazap etmesine yol açacaktır: Tevrat’ta Kral Saul (30) Tanrı’nın emriyle Amaleklerle savaşmış, bir istisna dışında Tanrı’nın emriyle halkın tamamı kılıçtan geçirilmiştir. Kral Saul, bir nevi Tanrı’ya karşı gelerek Amalek kralı Agak’ı sağ bırakmış ve tamamını yok etmesi gerekirken iyi olan hayvanlara da zarar vermemiştir. Bunun üzerine Tarnı öfkelenmiş ve Saul’u İsrailoğulları’na kral tayin ettiğine pişman olmuştur (31).  Saul’un yaptığı bu hata nedeniyle bahsi geçen ve sağ bırakılan Kral Agak kendi soyundan gelen ve daha sonraki süreçte bütün Yahudilere soykırım yapılmasını emredecek bir figürün yani Haman (32) adlı kötü karakterin ortaya çıkmasına neden olacaktır (33). Her ne kadar bu soykırım Yahudi kraliçe Ester’in zekice tavırlarıyla engellenmiş olsa da, bu soya ait herhangi bir kalıntının üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin mutlak surette bir gün İsrail’in düşmanı olarak tarih sahnesine çıkacağı kesindir (34). Dolayısıyla bu halklardan tek bir kişi dahi sağ bırakılmamalıdır.  
 

(29)  Charles Bybelezer, “Netanyahu Writes to IDF Soldiers Ahead of Shabbat”, JNS.Org (2023).

(30)   Kur’an-ı Kerim’de Talût olarak zikredilmektedir: Bakara 246-251.

(31)   I. Samuel 15.

(32)  Emil G. Hirsch vd., “Haman the Agagite”, The Jewish Encyclopedia, 1906.

(33)  “Israel, Hamas and the Spirit of Amalek” (26 Ekim 2023).

(34)   Yahudi kutsal kitabında yer alan Ester kitabı bu anlatıyı detaylı olarak işlemektedir.


Şimdiye kadar anlatılanlar ekseninde günümüzde yaşanan İsrail’in Gazze üzerinde sürdürmekte olduğu savaş politikasının Yahudiler nezdinde meşru bir müdafaa anlamında ve zorunluluk kapsamında Milhemet Mitsva türünden bir savaş olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.  En azından şu an apaçık bir şekilde görebildiğimiz üzere Gazze ve Filistin bölgesindeki diğer halklar sırf vadedilmiş topraklarda yaşamakta olduklarından, Yedi Kenan ulusu ve Amalek soyundan olmaklıkları test edilemeyecek olsa da onlara reva görülen savaş politikasının aynısıyla muamele görmektedir. Bundan dolayıdır ki Milhemet ha-Reşut’taki savaş kaideleri burada geçerli değildir. İsrail ordusu savaşabilecek erkeklerin yanı sıra kadınları ve çocukları da öldürmekte ve topyekûn bir yıkım gerçekleştirmekte bir beis görmemektedir (35). Zira İbn Meymûn gibi önde gelen Yahudi âlimlerin de zikrettiği şekilde, nasıl ki bir birey işlediği suç nedeniyle cezalandırılabiliyorsa Milhemet Mitsva türünden savaşlarda bir ulus da aynı şekilde toplu olarak cezalandırılmalıdır. Böylelikle diğer insanlar bunu duyacaklar ve kötüye meylettiklerinde başlarına gelecek olanı bileceklerdir (36).

Savaşın adı ve hedef kitlenin durumu netleştirildiğine göre savaşın devamı ve neticesi hususunda Yahudilerin düşünce dünyasının nerelerde gezindiğini sorgulamak gerekir. Bunu anlayabilmek için Yahudi savaş hukukundaki diğer kaidelerin de hatırlanması önem arz eder. Yahudi kutsal kitabında İsrailoğulları’nın tarihte diğer milletlerle yapmış olduğu savaşlarda galibiyet elde etmesi veyahut mağlup edilmesi yalnızca Tanrı’nın inisiyatifindedir. İsrail ordusu ne kadar güçlü olursa olsun eğer Tanrı savaşılmamasını emrediyorsa o savaşın mağlubiyetle sonuçlanması kaçınılmazdır. Aynı şekilde İsrail ordusunun galip gelmesi de Tanrı’nın bu savaşı desteklemesi ile mümkün olacaktır (37). Milhemet Mitsva türündeki savaşlarda savaşın yarıda bırakılması, savaşılması emredilen halklarla anlaşmaya varılması yasaktır. Tanrı’nın kurallarına uyulmadığı takdirde İsrailoğulları bu halklara karşı zafer elde edemeyecek, çünkü Tanrı desteğini üzerlerinden çekecektir (38).
 

(35)  Noa Shpigel, “Israel’s Far-Right Minister Smotrich Calls for ‘no Half Measures’ in the ‘Total Annihilation’ of Gaza”, Haaretz (30 Nisan 2024), blm. Israel News.

(36)  Moses Ben Maimon, Guide for the Perplexed: Orah Classics in English Edition of the Guide for the Perplexed, çev. M. Friedlander (Illinois: Varda Books, 2002), 3:41, 349; Carmy, “The Origin of Nations and the Shadow of Violence”, 66.

(37)  Kılıç - Altuncu, “Yahudilikte Savaş Kuralları”, 157.“Ama RAB bana şöyle dedi: ‘Söyle onlara, savaşa gitmesinler. Çünkü sizinle olmayacağım. Düşmanlarınızın önünde yenilgiye uğrayacaksınız.’ Tesniye 1:42; “Biriniz bin kişiyi kovalayacak. Çünkü Tanrınız RAB, size söylediği gibi, yerinize savaşacak.” Yeşu 23:10.

(38)  Güngör, İsrail’in Teo-Politiği Vadedilmiş Topraklar, 187.“Dedim ki, ‘Bu topraklarda yaşayanlarla antlaşma yapmayın; sunaklarını yıkın.’ Ama sözümü dinlemediniz. Bunu neden yaptınız? Onun için şimdi, ‘Bu halkları önünüzden kovmayacağım; onlar böğrünüzde diken, ilahları da size tuzak olacak’ diyorum.” Hakimler 2:2-3.


Bu noktada Yahudi kutsal kitabındaki referansları günümüzde İsrail Devleti’nin Gazze bölgesine gerçekleştirmiş olduğu saldırılarla ilişkilendirme konusunda özel bir gayretimiz olduğu düşünülmemelidir. Zira bu bağlantıyı kurarak kendi davalarını desteklemek adına referans olarak kullananların İsrail Devleti’nin başbakanı olan Netanyahu ve Yahudilerin ağırlıklı bir kesimi olduğu anlaşılmaktadır.  Dindar kimseler için bu tavır doğal karşılanmakla birlikte, siyasi düzlemde bu tarz dinî atıfların kullanılması söz konusu dinin siyasi birtakım emellerin gerçekleştirilmesi için alet edilmesi şeklinde anlaşılması kaçınılmaz olmaktadır.  

Meselenin devam etmekte olan soykırımı destekleyen Yahudiler açısından diğer önemli yanı, onların da Hamas’ın veyahut Gazzelilerin dinî saiklerle karşılık verdiklerini, Yahudileri yok etmeye yönelik bir tavır içerisinde olduklarını düşünmeleridir. Bu minvalde Hamas’ın da kendi iç tüzüğünün yedinci maddesinde yer vermiş olduğu üzere Yahudiler ve Müslümanlar arasındaki mücadeleye işaret eden hadisi (39) Yahudiler sıklıkla zikretmekte ve Müslümanların Yahudilerle savaşmasını peygamberin bir tavsiyesi olarak değerlendirmektedirler. İnsanlık tarihinde savaşların yapılmasının kaçınılmaz olduğu muhakkaktır, lakin hangi din, millet olursa olsun ve gerekçesi ne olursa olsun sivillerin, kadınların, çocukların hedef alındığı türden bir savaş insanlık suçu olmaktan öteye geçemez ve meşru bir mücadele olarak insanlığa sunulması ve meşrulaştırılması imkânsızdır. Günümüzde İsrail’in işlemiş olduğu bu suçu, yarın Müslümanlar sergileyecek olursa onlar da aynı insanlık suçundan nasibini alacaklardır. Bu kaçınılmazdır.

Kaldı ki bu hususta İsrail-Filistin çatışma gündemini takip eden aklıselim her insan İsrail toplumunun Araplara karşı bir müdafaa ve güvenlik zemini inşasından ziyade kendi halkının yaşam alanlarını genişletme gayretinde olduğunu rahatlıkla anlayabilir (40). Bununla birlikte, günümüzde süregelen savaş ve katliamın seyri noktasında İsrail Devleti’ndeki ve dünyadaki tüm Yahudilerin aynı hissiyatı paylaştıklarını düşünmek bireyleri katı bir önyargıya sevk etmektedir. Bu hususta muhalifliğini gösterebilecek düzeyde hassasiyete sahip olan istisnaî bir Yahudi kesimin de olduğu dünya medyası takip edildiğinde müşahede edilebilmektedir (41). Kalplerdekini ise yalnızca Allah bilir.

Dinî referansları kendi savaş politikalarına dayanak gösteren Yahudilere yine kendi kutsal kitaplarından bir pasaj göstererek yazımızı bitirmek isteriz. “Hiçbir dul ve yetime eziyet etmeyin. Eğer ona eziyet edersen…! Çünkü bana feryat ederse, feryadını mutlaka dikkate alacağım (42).”
 

(39) Garkad Ağacı hadisi olarak bilinmektedir. Muhammad Maqdsi, “Charter of the Islamic Resistance Movement (Hamas) of Palestine”, Journal of Palestine Studies 22/4 (1993), 124.

(40) Livia Rokach, İsrail’in Kutsal Terörü, çev. Zeynep Neşe (Belge Yayınları, 2006), 8.

(41) Bu çalışmanın hazırlandığı tarihlerde Columbia Üniversitesi’nden Naomi Klein, Siyonizmi ve İsrail’in Gazze’ye ve Filistin topraklarına ilişkin politikasını sahte bir puta benzetmiş; Siyonizm idealini Musa’nın İsrailoğulları ile birlikte Mısır çıkışında yaşadıkları puta tapma tecrübesiyle ilişkilendirmiştir. Musa Sina Dağı’na vahiy almak üzere çıktığında geride kalan halk altından bir buzağı heykeli/putu yapıp ona tapmıştır ve akabinde Tanrı onları büyük bir öfkeyle cezalandırmıştır. Siyonistler de Siyonizm adında bir put yaratarak ona tapmaya başlamış ve Tanrı’nın iradesini hiçe saymıştır. Dolayısıyla cezalandırılacaklardır. Naomi Klein, “We Need an Exodus from Zionism”, The Guardian (24 Nisan 2024).

(42) Çıkış 22:21-22.


Savaşların temennisi olmaz, lakin ille de savaşlar olacaksa kadınların, çocukların silahla ya da açlık, susuzlukla öldürülmediği; mâbedler, eğitim kurumları, hastaneler gibi temel insanî ihtiyaçları karşılayan yapıların zarar görmediği; asırlar boyunca her şeye rağmen ayakta kalan, aynı estetik ve sanat kaygısıyla yapılması imkânsız olan insanlığın hazinesi yapıların zarar görmediği bir dünyada yaşamak isteriz. Bu sadece basit bir temenni değil, bizden sonraki nesillere ödememiz gereken borcumuzdur.
 

KAYNAKÇA

  • Armaoğlu, Fahir. Filistin Meselesi ve Arap İsrail Savaşları (1948-1988). Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1989.
  • Bybelezer, Charles. “Netanyahu Writes to IDF Soldiers Ahead of Shabbat”. JNS.org. 2023. Erişim 25 Mart 2024. https://www.jns.org/letter-from-netanyahu-to-idf-soldiers-fighting-hamas/
  • Carmy, Shalom. “The Origin of Nations and the Shadow of Violence: Theological Perpsectives on Canaan and Amalek”. Tradition: A Journal of Orthodox Jewish Thought 39/4 (2006), 57-88.
  • Ersoy Ceylan, Tuğçe. “19. Yüzyil Sonunda Fi̇li̇sti̇n’de Arap-Yahudi̇ Karşilaşmasinin Bi̇r İncelemesi̇: Komşudan Hasima Dönüşümün Tari̇hsel Sosyoloji̇si̇”. Journal of Islamicjerusalem Studies 19/3 (2019), 293-316. https://doi.org/10.31456/beytulmakdis.578381
  • Gaon, Sa’adya vd. Tefsiru’t-Tevrat bi’l-’Arabiyye: Tevrat (Tora) Tefsiri. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2018.
  • Güngör, Özcan. İsrail’in Teo-Politiği Vadedilmiş Topraklar. İstanbul: Dby Yayınları, 2024.
  • Haleva, Yitshak vd. (ed.). Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 1. Kitap: Bereşit. çev. Moşe Farsi. İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 3. Basım, 2010.
  • Haleva, Yitshak vd. (ed.). Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 2. Kitap: Şemot. çev. Moşe Farsi. İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2. Basım, 2004.
  • Haleva, Yitshak vd. (ed.). Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara 5. Kitap: Devarim. çev. Moşe Farsi. İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 2. Basım, 2012.
  • Herzl, Theodor. Yahudi Devleti. İstanbul: Ataç Yayınları, 2014.
  • Hirsch, Emil G. vd. “Haman the Agagite”. The Jewish Encyclopedia. 6/189-190, 1906. https://www.jewishencyclopedia.com/articles/7124-haman-the-agagite
  • Kılıç, Sami - Altuncu, Abdullah. “Yahudilikte Savaş Kuralları ve Savaşla İlgili Yaklaşımlar”. Turkish Studies 12/20 (2017), 149-166.
  • Klein, Naomi. “We Need an Exodus from Zionism”. The Guardian (24 Nisan 2024). https://www.theguardian.com/commentisfree/2024/apr/24/zionism-seder-protest-new-york-gaza-israel
  • Kodaman, Bayram - İpek, Nedim. “Yahudilerin Filistin’e Yerleştirilmeleriyle İlgili Olarak II. Abdülhamid’e 1879’da Sunulan Lâyiha”. Belleten 57/219 (1993), 565-580. https://doi.org/10.37879/belleten.1993.565
  • Kurt, Ali Osman. “Yahudilik’te Sürgün Metaforu: ‘Boş Ülke’ Miti ve ‘İncir’ Benzetmesi Çerçevesinde Bir Değerlendirme”. Milel ve Nihal 5/3 (01 Eylül 2008), 257-267.
  • Maimon, Moses Ben. Guide for the Perplexed: Orah Classics in English Edition of the Guide for the Perplexed. çev. M. Friedlander. Illinois: Varda Books, 2. Baskı., 2002.
  • Maqdsi, Muhammad. “Charter of the Islamic Resistance Movement (Hamas) of Palestine”. Journal of Palestine Studies 22/4 (1993), 122-134.
  • Meral, Yasin. Samiri’nin Buzağısı. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2024.
  • Meral, Yasin. Yahudi Kaynakları Işığında Yahudilik. İstanbul: MilelNihal Yayınları, 2021.
  • Rokach, Livia. İsrail’in Kutsal Terörü. çev. Zeynep Neşe. Belge Yayınları, 2006.
  • Rowley, Charles K. - Taylor, Jennis. “The Israel and Palestine Land Settlement Problem: An Analytical History, 4000 B.C.E.-1948 C.E. on JSTOR”. Public Choice 128 (2006), 41-75.
  • Shpigel, Noa. “Israel’s Far-Right Minister Smotrich Calls for ‘no Half Measures’ in the ‘Total Annihilation’ of Gaza”. Haaretz (30 Nisan 2024), blm. Israel News. https://www.haaretz.com/israel-news/2024-04-30/ty-article/.premium/smotrich-calls-for-no-half-measures-in-the-total-annihilation-of-gaza/0000018f-2f4c-d9c3-abcf-7f7d25460000
  • Troen, S. Ilan. “Israeli Views of the Land of Israel/Palestine”. Israel Studies 18/2 (2013), 100-114. https://doi.org/10.2979/israelstudies.18.2.100
  • Yavuz, Havva. İsrail Devletinin Kuruluşu Balfour Deklarasyonu’ndan Manda Yönetiminin Kurulmasına (1917-1923). İstanbul: Sarmal Kitabevi, 2023.
  • ICEJ. “Israel, Hamas and the Spirit of Amalek”. 26 Ekim 2023. Erişim 27 Nisan 2024. https://www.icej.org/blog/israel-hamas-and-the-spirit-of-amalek/
  • “The Declaration of the Establishment of the State of Israel”. 1948. Erişim 16 Nisan 2024. https://www.jewishvirtuallibrary.org/the-declaration-of-the-establishment-of-the-state-of-israel