Değişmeyen Gündemlerimizden Biri Olarak İş Ahlakı
Ömer Torlak*
Giriş
Ahlakın kaynağı hakkında farklı görüşler sürekli olagelmiştir. Bazı görüşler ahlakı dinden tamamen ayrı ve insani bir olgu olarak değerlendirirken diğer bazı görüşler ise tam tersine ahlakın kaynağının tamamen dine dayalı olduğunu öne sürmüştür. Peygamberimiz’in “güzel ahlakı tamamlamakla emrolundum” ifadesi dikkate alındığında, yaratılış özelliği bağlamında doğruya ve güzel olana eğilim olduğu gibi kötüye ve yanlışa da eğilim olabileceği gerçeğinden hareketle, aslında ahlaki değerler için insan fıtratında bir zemin olduğu söylenebilir. Dini öğretide sınırlı yasaklar yani haramlar sıralanmış ve eşyada esas olanın helal olduğu vurgulanmıştır. Allah’ın helal ve haramları insanlar arasından seçtiği elçileri aracılığı ile insana tebliğ etmesindeki muradın ise, insanların adeta “o bir insan değil ki, biz onun yaptıklarını yapamayız, yapmadıklarından kaçınamayız” gibi gerekçe üretmemeleri için (en doğrusunu tabii ki Allah bilir), elçileri ile ahlaki ilke ve değerleri somutlaştırma olduğu ifade edilebilir. Dolayısıyla din, temel referanslarını muhataplarına elçinin uygulama ve sözleri ile aktarırken bunların somutlaştırılması bakımından da elçinin tutum ve davranışlarındaki ahlaki güzellikleri de onlara göstermiştir. Bu bağlamda, ahlakın dini referanslarının oldukça güçlü olması yanında insan fıtratına uygun referanslar taşıması da önemlidir. Bu sebepledir ki, dini pratiği ve inancı zayıf da olsa hemen her insanda ahlaki olana yönelme, tutum ve davranışlarında ahlaki ilkeleri önemseme özelliği olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Bu uzunca sayılabilecek girişi yazmamızın bir sebebi de ahlakın hayatın her alanını kuşatan bir bütün olmasını vurgulamak içindir. Gündelik hayat içinde sosyal ilişkiler, aile ortamı, arkadaşlık ve iş hayatının da aslında temel ahlaki referansları bir yünüyle dinin emir ve yasakları diğer yönüyle ise insan fıtratının zemininden beslenir. Diğer bir ifadeyle iş ahlakına ilişkin temel ilkelerin referansı da helal ve haramlar yanında aynı zamanda ticaret de yapan Peygamber’imizin Mekke döneminden başlayıp Medine Pazarı’nın oluşturulması ile özünü bulan uygulamalardır.
Yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, hak yememek, hak ettiğinden fazlasını talep etmemek, iftira atmamak ve benzeri gibi hususlar, hemen tüm toplumlarda dini inançlardan beslenen ahlaki ilkeler olup, ticaret hayatı da bu ilkeleri ahlaki bakımdan referans alır. Özellikle Sanayi Devrimi ya da aydınlanma olarak isimlendirilen 1800’lü yılların sonuna doğru sekülerleşme eğilimlerinin tüm dünyada yayılması sonucunda hayata parçalı bakış sonucunda hayatın adeta kompartımanlara ayrılması söz konusu olmuştur. Parçalı bir hayat algısı ise adeta hayatın farklı alanları için farklı ahlaki ilkeler setinin kullanılabileceği gibi bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Aile içinde ya da dini pratiklerinde ahlaki ilke ve dinin referanslarını önemseyen bir kişi örneğin daha fazla iyilik yapabilmek için daha fazla kazanma noktasında dinin referansları ya da ahlaki ilkelerden taviz vermenin doğru olduğu yargısı ile davranabilmektedir. Seküler anlayışın ortaya çıkardığı parçalı zihinlerin artması ile örneğin iş dünyasında kendince bir ahlaki ilkeler seti ortaya çıkabilmektedir. Elbette bu tür yaklaşımlar sonucu son yıllarda artan bir biçimde bir yandan ticaret hayatında ahlaki ilkelere uygun olmayan davranışlar sergilenirken öte yandan ise etik kodlar geliştirme çabalarının da arttığı gözlemlenmektedir. Bu yazı, böylesi bir bakış açısından hareketle iş ahlakına ilişkin genel bir değerlendirme sunmak ve dijitalleşen dünyada iş ahlakının artan önemine vurgu yapmayı amaçlamaktadır.
İnsanın ve Toplumun Değişmeyen Gündemi Olarak Ahlak
İnsan ve onun oluşturduğu toplum açısından değişmeyen gündemlerden biri ve belki en önemlisi ahlaklı ya da erdemli bir toplum halinde yaşayabilme düşüncesi olagelmiştir. Daha fazlasına sahip olma ve bu yolda haklı haksız demeden davranabilme potansiyeline sahip bir varlık olarak insanın yapıp ettikleri bir tarafta iken, zaten insanı yaratan Rabbimiz de insanın bu özelliğini açıkça ifade etmiştir. Dolayısıyla insanlık tarihi, erdemi merkeze alan bir toplum inşa etme konusunu hiç gündeminden düşürmeyen bir tarih olarak da okunabilir. Dini öğreti ile Allah, elçileri vasıtası ile hayatın içinde yaşanan ticari ilişkiler için de temel ilkeler ortaya koymuştur.
Ahlakın kaynağına referans olması bakımından İslam ahlak sistemini oluşturan beş esas ve onlara ilişkin kısa açıklama Tablo 1’deki gibi gösterilebilir.
Tablo 1. İslam Ahlak Felsefesinin Temel Esasları
Tevhid |
İnsan yaşamının ekonomik, siyasi, sosyal ve dini yönlerini bir arada ele alıp, tutarlılığı ve düzeni ön plana çıkarır. İslam’ın dikey yönünü temsil eder. |
Muvazene |
Adalet kavramıyla ilgilidir. Sosyal düzeni oluşturmak için insan yaşamının çeşitli tarafları arasındaki dengeyi sağlar. İslam’ın yatay yönünü temsil eder. |
Özgür İrade |
Allah’ın yaratmasının sınırları içerisinde Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak insanın dışsal bir zorlama olmaksızın eylemde bulunma yeteneğidir. |
Sorumluluk |
İnsanın eylemleri dolayısıyla sorumluluk altında olmasıdır. |
İhsan |
Hiçbir yükümlülük altında olmadan başkalarına iyilikte bulunmaktır. |
(Kaynak: Nakvi, 1981’den uyarlayan Bikun, 2011:36)
Tablo 1’de belirtilen beş temel özelliğin özellikle Medine Pazarı’ndan günümüze iş ahlakının da temel referansları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hayatın bütününde bu esasların referans alınması sonucunda iş hayatında ister tüccar, ister yönetici isterse çalışan konumunda olsun her birey bütüncül bakabilen, her hak sahibinin hakkını ve adaleti ne pahasına olursa olsun gözeten, sorumluluklarını yerine getiren ve gücü nispetinde ihtiyaç sahiplerine yardımcı olan insan olabilir.
Bu esasların oldukça dini referanslar olarak değerlendirilmeye başlanmasıyla birlikte aslında bunları yok sayamayan farklı iş ahlakı perspektifleri son yıllarda üzerinde durulan hususlar olmaya başlamıştır. Çünkü artan adaletsizlik, haksızlıkların yaygınlaşması, yolsuzluğun artması, eşitsizliklerin çoğalması gibi olumsuzluklarla birlikte iş dünyası kendince etik kodlar belirleme ihtiyacını gündeme getirmekten geri durmamış ve durmamaktadır. Bu noktada bazı teorik ve felsefi temellendirme çabaları da son yıllarda artarak devam etmektedir.
İş ahlakına ilişkin teorik temellendirmeler farklı felsefi yaklaşımlarla desteklendiği için her bir yaklaşımın bütünü gözden kaçırdığı ve tek başına yeterli bir açıklama getiremediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Öte yandan yaklaşımların farklı felsefe ekollerinden ve birbirlerinden etkilenmeleri de mümkün olup, ayrıca dini referanslardan da tamamen bağımsız olmadıklarını belirtmek gerekir. Tablo 2’de iş ahlâkı yaklaşımlarından daha yaygın olarak bilinen üçüne ilişkin temel belirleyiciler ile sınırlılıkları yer almaktadır.
Tablo 2. Ahlâkî Düşünmenin Üç Yaklaşımı
Yaklaşım |
Kritik Belirleyici Faktör |
Eylemin Ahlâkî Olma Şartı |
Sınırlılıklar |
Faydacılık |
Kâr ve maliyetleri karşılaştırma |
Net kârların net maliyetleri aşması |
Bazı insan kaynakları ve sosyal maliyetleri ölçme güçlüğü |
Haklar |
Haklara saygı gösterme |
Temel insan haklarına saygı gösterilmesi |
Çatışan hakları dengeleme güçlüğü |
Adalet |
Hakların (payların) adaletli dağıtımı |
Kârlar ve maliyetlerin adaletli dağıtılması |
Kârlar ve maliyetleri ölçme güçlüğü, payların adaletli dağıtımında anlaşma güçlüğü |
(Kaynak: Post vd., 1996:125)
İş dünyası ya da ticaret eylemleri bakımından Tablo 2’de özetlenen bu üç yaklaşıma göre herhangi bir davranış ya da eylemin iş ahlakı değerlendirmesi ile ilgili sorular şu şekilde sıralanabilir:
- Kârlar maliyetleri aşıyor mu? (Faydacılık yaklaşımı)
- İnsan haklarına saygı gösteriliyor mu? (Haklar yaklaşımı)
- Kârlar ve maliyetler adil olarak dağıtılıyor mu? (Adalet yaklaşımı)
İş ahlâkına yönelik teorik ve felsefi temellendirmeler farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Batı ahlâk felsefesinde son zamanlarda en çok tercih edilen tasniflerden birine göre üç ahlâk alanı vardır: (1) Metaetik, (2) Normatif etik, (3) Uygulamalı etik (Yaran, 2010: 15). Başka bir sınıflandırmaya göre iş ahlâkına yönelik felsefi yaklaşımlar; teleolojik (sonuca yönelik), deontolojik (kural veya nedene bağlı), görecelilik ve değer yaklaşımları olmak üzere dört genel başlık altında incelenir (Torlak, 2007: 121-134). Sonuca yönelik yani teleolojik yaklaşımda karar ya da davranışın sonuçlarının bir grup veya toplumun önemli kesimine fayda sağlayıp sağlamadığına bakılarak o eylemin ahlakiliği değerlendirilirken deontolojik, yani kuralcı ya da normatif yaklaşımda ise sonuçtan bağımsız olarak tutum ya da davranışın kabul görmüş normlara uygun olup olmadığına bakılarak onunla ilgili ahlaki yargıda bulunulur. Görecelilik yaklaşımında kültürel, toplumsal ve durumsal farklara göre göreceli değerlendirme yapılabilmektedir. Değer yaklaşımı ise faydadan farklı olarak ortaya çıkan sonucun değerli olup olmaması ve eylemin değerler bağlamında gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesini esas almaktadır. Bu yazının amacı bu yaklaşımlara ilişkin ayrıntılı bilgi vermek olmadığından bu tasnif bilgisi ile yetinilmiştir.
İş Ahlakının Kapsam ve Sınırları
İş ahlakında kapsam ve sınır konusu da son yıllarda tartışılan konular arasındadır. Hayata bütüncül bakış bağlamında aslında ahlaki ilke ve değer ile temas etmeyen hiçbir insan karar ve eyleminden söz edilemez. Bu bağlamda iş ahlakının kapsamı ticari hayattaki ilişkilerle sınırlanmış gibi görünse de aslında iş ahlakının sınırı sadece iş dünyasını ilgilendiren ilişkilerle sınırlı değildir. Zira aile içinde ya da sosyal hayattaki ilişkilerinde bencil olan birinin ticari karar ve eylemleri de bu bencillikten nasibini alır. Böylesi özelliğe sahip bir çalışan örneğin kendi boş zamanı kaldığında çalışma arkadaşı sor durumda iken katkı vermekten kaçındığında işin kuralları ya da mesleki ya da işle ilgili etik ilkelere göre belki ayıplanmayacak ancak bütüncül bakış içinde ahlaki değerler bağlamında kabul edilmesi zor bir tutum ve davranış sergilemiş olacaktır. Özetle iş ahlakının kapsamı işi ilgilendiren konular gibi görünse de aslında bütüncül bakış açısı ile bakıldığında hayatın bütününe ait tüm ahlaki değerlerin bu sınırı oldukça genişlettiğini ifade etmemiz gerekir. Ancak seküler yaklaşımın parçaladığı ve daralttığı zihin dünyasında bu genişlik yerine dar çerçeve içinde bir iş ahlakı değerlendirmesi yapıldığına sıklıkla tanık olmaktayız. Böylesi bir bakış açısından hareketle örnekteki gibi davranan ve arkadaşına yardımcı olmayan çalışanların en başarılı çalışan olarak öne çıkarılması da bu tür tutum ve davranışları teşvik etmektedir.
İş ahlakının kapsam ve sınırının genişliğine vurgu yapılması bakımından üzerinde durulması gereken ikinci bir husus da işletme eylemlerinin üretim öncesinden satış sonrasına kadar oldukça yaygın bir etkiye sahip olmasının beraberinde getirdiği geniş bakış açısına sahip olmak gerektiği hususudur.
Girişimci ya da iş sahibinden başlamak üzere, kendi aileleri, müşterileri ve çalışanlarına karşı sorumluluklar yanında, tedarikçiler, rakipler, kamu kurumları, medya, finans kurumları ve topluma karşı sorumluluklar, iş ahlakı bakımından ne denli kapsayıcı bir sorumluluk alanı olduğunu göstermektedir. Basit bir çalışan eyleminin müşterinin, çevrenin ve toplumun zararına yol açabilmesi ve ahlaki değerlere aykırı sonuçlar üretebilmesi nasıl mümkünse bir tedarikçiye yapılması gereken ödemenin geciktirilmesi ile örneğin o tedarikçinin çalışanlarına ücretini zamanında verememesi ve onların da ailelerinin ihtiyaçlarını karşılayamaması söz konusu olabilir. Üretimde basit görünen bir ihmalin ürünü kullananı sakat bırakması, zamanında ödenmeyen vergiler yüzünden kamu hizmetlerinin aksayıp örneğin toplanmayan çöp sebebiyle hastalık ve buna bağlı tedavi masraflarının yükselmesi gibi çok sayıda örnekten hareketle iş ahlakı konularının ne denli geniş ve ayrıntılı boyutlara ulaşabildiği sanırım daha iyi anlaşılabilir.
Doğrudan ve dolaylı etkileri ile işletme içi ve dışında gerçekleşen çok sayıda eylem ile işletme kararlarının iş ahlakının kapsamının ne denli geniş olduğu, yukarıdaki örnekler ve benzerleri düşünüldüğünde, daha kolay anlaşılabilir bir durumdur. Rakipler, müşteriler, çalışanlar ve tedarikçilerle olan doğrudan ilişkiler bağlamındaki karar ve eylemlerin toplum, çevre ve insan sağlığına olabilecek muhtemel etkileri yanında toprak, su ve enerji kaynaklarının israf edilmesi, kirletilmesi gibi yollarla ya da vergi verilmemesi gibi topluma olabilecek hizmetlerin engellenmesi gibi dolaylı olumsuz etkiler de iş ahlakının sınırlarının genişliğini göstermesi bakımından anlamlı olsa gerektir.
İlk bakışta oldukça kısıtlı bir alanı kapsadığı sanılabilen iş ahlakının böylesine geniş alana yayılan etkileri yanında ticari hayatta icra edilen farklı meslekler bakımından da meslek ahlakı konusuna kısaca değinmekte fayda vardır.
Meslek Ahlakının Önemsizleşmesi
Toplumsal hayatın sürdürülebilirliği bakımından farklı mesleklerin icrası kaçınılmazdır. Herkesin aynı mesleği icra ettiği bir toplumsal hayat düşünülemeyeceği için farklı meslekleri icra edenlerin iş hayatında ahlaki ilkelerle hareket etmesi de önemli hale gelmektedir. Meslek olarak ifade edilen hemen her işte o mesleği icra edeceklerin icazet anlamı taşıyan bir belgelendirme sürecinden söz edilebilir. Meslek icazetlerinde meslek ahlakının çok önemli görüldüğüne tarih boyunca tanıklık edilmektedir. Çünkü her mesleğin müşterilerden başlamak üzere, rakipler, meslektaşlar ve tüm toplumu etkileyen boyutları söz konusudur.
Zaman içinde önemli ölçüde yozlaşarak ahlaki olmayan hatalı bir eylem sahibi meslektaşların korunup kollanmasına dönüşmüş olan meslektaş dayanışmasının aslında meslek ahlakının iki boyutuna dikkat çekilmelidir. Bunlardan birisi, mesleki bilgi ve becerilerin geliştirilmesi yoluyla, daha etkin olmak, kaynak tasarrufu sağlamak ve müşteriye sunulacak mal ya da hizmetin daha kaliteli olması için çaba sarfetmektir. Yani hangi mesleği icra ediyor olursa olsun bir meslek erbabının kendisini geliştirmesi ve böylece daha etkin, verimli ve etkili olabilmesidir. İkincisi ise meslek onurunun korunmasıdır. Yapacağı bir hatanın tüm meslektaşlarına fatura edileceği bilinci ile hareket edileceği anlayışıyla hareket eden bir meslek mensubu, meslek onurunu koruma çabası içindedir. Bir öğretmen ya da mühendisinin ahlaki duyarlılık göstermeden alacağı bir karar ya da eyleminin sonucunun diğer meslektaşlarına yönelik itibarı da zedeleyeceğini düşünerek hareket etmesi, meslek onurunu koruma çabasıdır aslında. Tam tersine nasılsa beni meslektaşlarım ya da mesleki örgütüm korur düşüncesi ile ahlaki ilke ve değerlere uygun olmayan tutum ve davranışların sergilenmesi ise meslek onurunu zedeleyecektir.
Mesleklerin dönüşmesi, yeni meslek ve işlerin ortaya çıkmasında hiç şüphesiz, teknolojideki süratli değişim ve dönüşümün etkisi yadsınamaz. Teknolojik dönüşüm ve ilerlemeler sonucunda iş dünyasında da artık dijital ekonomi, platform ekonomisi gibi adlandırmalar söz konusudur. Adlandırma ya da tanımlamanın ötesinde dijital bir dünyanın beraberinde getirdiği yeni iş modelleri, yetenek ve beceri kaybının ortaya çıkardığı eşitsizlikler gibi konular bağlamında son yıllarda oluşan bu eşitsizlikleri telafi etmeye yönelik olarak, “asgari geçim ücreti”, “temel vatandaşlık ücreti” gibi çalışmalara hız verildiği de gözlenmektedir. Çünkü teknolojideki baş döndürücü dönüşüm ve dijitalleşen ekonomilerde çok sayıda yetenek kaybına bağlı işsizlik artışı ortaya çıkmaktadır. Bu husus bile başlı başına iş hayatı bakımından yeni iş ahlakı konularının artacağının göstergesi olarak okunabilir.
Dijital Dünyada İş Ahlakı
Dijital dünyada insan aklının ürettiği sonuçlarla insanın mücadelesine tanıklık edilmektedir. Bu noktada, “dijital dünyayı var eden insan aklının akıllı nesneler karşısında aciz kalıp kalmadığı” sorusu, dijitalleşen iş dünyasında iş ahlakı bakımından anlamlı bir soru olarak karşımızda durmaktadır.
Bu noktada aslında ahlaki değerleri yok sayan ya da görmezden gelen bir insan aklı ile inşa edilmiş dijital dünyadan söz ediyorsak, böylesi bir aklın inşa ettiği algoritma ve yapay zeka gibi akıllı nesnelerin ahlaki olmayan sonuçlar üretme potansiyeli taşıdığını ifade etmek doğru bir değerlendirme olacaktır. Diğer bir ifadeyle dijital dünyayı inşa eden aklın, ahlaktan ve özelde iş ahlakından yoksun olmasının sonuçları, üzerinde durulmayı gerektiren önemli bir konudur. Bir diğer önemli konu ise, dijital dünyadan yararlanan aklın ahlaki değerlerle olan ilişkisini koparıp koparmamış olmasıdır. Yani hem inşa edeni hem de faydalananı bakımından ahlaki değerleri yok sayan, göz ardı eden akıl ile dijitalleşen ekonomilerde iş ahlakına aykırı çok daha sofistike ve fazla konularla karşı karşıya olduğumuz açıktır.
Geleneksel pazarlarda alıcı ve satıcının iki taraflı olarak gerçekleştirdiği mübadeleye karşılık platform ekonomilerinde, diğer bir adlandırmayla dijital ekonomilerde alıcının satıcı ve satıcının da alıcı olabildiği, ayrıca tedarikçiler ve ödeme kuruluşları gibi aracıların da satıcı ve alıcı olabildiği çok taraflı pazarlarla karşı karşıyayız. Çok taraflı bu pazarların işletmecisi olan şirket ya da şahıslar da dijital pazarlar veya platformlarda fiyatın oluşumu başta olmak üzere, bazı firmaları öne çıkarma gibi uygulamaları, yapay zeka, makine öğrenmesi ve algoritmalarla yapabilir durumdalar. Bir alıcı kendisine sunulan mukayeselerle ancak fiyat ve performans tespiti yapabilmekte, ötesinde bir mukayese ya da değerlendirme için muhtemelen bilgi araştırması yapabilecek ayrıntıda veriye ise, ya ulaşamamakta ya da ulaşabilmek için alternatif maliyeti kendisi açısından yüksek olabilecek bir zaman ayırması gerekebilmektedir.
İş ahlakına uygun davranıldığında oldukça demokratik sayılabilecek bir pazaryeri ortamını sunabilen dijital ya da platform ekonomileri, yapay zeka ve algoritmaların yanlı ve ahlaki değerler göz ardı edilerek kullanılması sonucunda geleneksel pazarlardakinden çok farklı iş ahlakı konuları gündeme gelebilmektedir. Her şeyden önce dijital dünya oldukça akışkan ve hızlı seyreden bir sanal alem olup, yüzyüze temasın olmadığı durumda insanın ahlaki değerlerden kendisini soyutlamasının daha kolay olduğu bir dünyadır. Toplumsal, kültürel ve ahlaki değerler yanında dini inancın zayıflamış olması durumunda pek çok toplum ya da toplulukta bu tür konuların artan oranda gündeme geldiğine de tanık olmaktayız.
Bu bağlamda dijital dünyada iş ahlakının önemli alanlarından biri mübadele taraflarının birbirlerinin yüzlerini gördükleri durumdakinden farklı bir tutum ve davranış içine girebilmesidir. Diğer bir konu ise büyük veri olarak isimlendirilen geleneksel pazardaki ile mukayese edilmeyecek büyüklükteki verinin tek taraflı ve çıkarcı bir amaçla ve özellikle alıcı aleyhine ya da bazı firmalar adına diğer irili ufaklı firmalar aleyhine kullanılabilme hususudur. Bu noktada her ne kadar kişisel verilerin korunmasına ilişkin mevzuat gelişmiş olsa da, bu güce sahip olmanın sağladığı gücün şehveti, iş ahlakı bakımından da dijital dünyada olumsuzluk içeren uygulamaları teşvik edecek niteliktedir.
Bitirirken
Özetle ve aslında insanda var olan daha fazla kazanma hırsından kaynaklanan ahlaki olmayan tutum ve davranışların iş dünyasında da kendisine yoğun bir karşılık bulduğunu söylemek mümkündür.
İnancı ve dünya görüşü farklı olsa da dünyanın hemen tamamında artan ölçüde şikayet konusu olan iş ahlakı bakımından yaşanan olumsuzlukların tamamen giderilmesi mümkün olmasa da azaltılması bakımından; öncelikle seküler anlayışın parçaladığı zihinlere hayata bütüncül yaklaşmalarının sağlanabilmesi ve sonrasında da sağlıklı işleyen hukuk normları ile desteklenmiş ahlaki değerlerin güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu noktada “önce ben ahlaki bakımdan doğru, iyi ve güzel olanı yapmalıyım” anlayışının bireyde gelişmesini sağlayacak aile, okul, iş ve toplumsal hayat dinamiklerini güçlendirme ihtiyacı olduğunu ifade etmek gerekir. Böylesi bir yaklaşımı desteklemek üzere muhtemel kötü niyetli ve ahlaki olmayan karar ve eylemlerden caydırmak üzere de toplumsal uzlaşma ile oluşturulan, ihtiyaca göre geliştirilen ya da değiştirilen ve hepsinden önemlisi istisna gözetmeksizin herkes için eşit uygulanan hukuk normları olmazsa olmazdır. Zira pazar veya çarşı özelinde ölçeklendirebileceğimiz küçükten büyüğe her ölçekteki piyasada ne satıcı ne de alıcının tek başına insafına bırakılamayacak bir etkileşim sürecidir mübadele süreci. İş ahlakına uygun olmayan tutum ve davranışlar da zaten mübadelenin tarafları ya da buna aracılık edenlerin daha fazla kazanma, hak ettiğinden fazlasına sahip olma hırsından kaynaklanır. İnsan var oldukça devam edecek bu hırsların ortaya çıkardığı ahlaki olmayan tutum ve davranışlar ancak bu şekilde azaltılabilir ve belli ölçüde kontrol altına alınabilir.
Kaynakça
Bikun, R. İ. (2011), İş Ahlâkı, Çev. Ahmet Yaşar, İkinci Baskı, İstanbul: İGİAD Yayınları.
Post, J. E., W. C. Frederick, A. T. Lawrence ve J. Weber (1996), Business and Society - Corporate Strategy, Public Policy, Ethics, Eighth Edition, New York: McGraw-Hill.
Torlak, Ö. (2007), Pazarlama Ahlâkı – Sosyal Sorumluluklar Ekseninde Pazarlama Kararları ve Tüketici Davranışlarının Analizi, 4. Baskı, İstanbul: Beta Yayınları.
Yaran, C. S. (2010), Ahlak ve Etik, İstanbul: Rağbet Yayınları, s.15.
*Ömer Torlak İstanbul Ticaret Üniversitesi